Macar
Kralı Zapolya ile Anlaşma:
1528
Macaristan tacı, Arşidük Ferdinand’ın desteklediği Charles Quint (V. Karl veya
Şarlken) ve Osmanlı’nın desteklediği Erdel Voyvodası Zapolya (I. Janos)
arasında çekişiyordu. Mcar Kralı II. Lajos’un ölümü üzerine Ferdinand Macar
tacının kendine ait olduğunu iddia etmiş ve Zapolya’yı Tokay Muharebesi’nde mağlup
etmişti. Bu yenilgi ile Zapolya, kayınbabası Leh Kralı I. Sigismund’a
başvurmuş, diğer taraftan da Sultan Süleyman’dan yardım talep etmişti. Bu
nedenle gelen elçi, Sadrazam İbrahim Paşa’nın sitemlerine maruz kalmış, Sultan
elçileri kabul etmiş, Macaristan’da kılıç hakkı bulunduğunu beyan etmiş, fakat
kendisine sadakatle bağlı kaldığı için Ferdinand’a karşı kendisini himaye
edeceğini bildirmişti. Ayrıca elçiye destek kuvvetle geleceğini ve düşman
üzerine yürüyeceğini, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Allah (c.c.) üzerine yeminiyle
tebliğ etmişti. Böylece elçi 28 Şubat 1528 tarihinde Macaristan Krallığı’nı
Osmanlı İmparatorluğu’na himaye eden meşhur antlaşmayı imzaladı.(1)
Ferdinand
bu teşebbüslerden haberdar olunca, bir elçi heyeti göndererek, Macaristan’da
işgal edilmiş toprakları iade etmesi şartıyla, barış talebinde bulundu. Bu
teklife karşılık Sadrazam İbrahim Paşa “Nasıl olur da Ferdinand’a,
Hristiyanların sığındığı ve bu nüfusu koruyan Osmanlı Sultanı huzurunda “çok
kuvvetli” ünvanını verebildiğini” sordu. Sadrazam misal olarak da Lehistan,
Fransa, Venedik, Erdel’i saydı. Ferdinand tarafından istenen toprakları görünce
de “Konstantiniyye’yi niçin istemediğine şaşırdığını” söyledi. Sultan Süleyman,
Avusturya’nın bu isteklerine hiddetlenerek elçinin konakladığı yerde hapse
tutulmasını (ev hapsi) emrettiyse de, serbest bırakıp 500’er duka hediye
vererek “Ferdinand’ın kendisiyle dostluk münasebeti kurmadığını, fakat vaktin
yakın olduğunu, onu yakında bulacağını, ziyarete hazırlanmasını” bildirdi.
Sultan
Süleyman bir taraftan sefer hazırlıklarına girişmiş, diğer taraftan Sadrazam
İbrahim Paşa’ya “Seraskerlik”le beraber, Rumeli Beylerbeyliği’ni de kendisine
verdi. Ayrıca bu ünvanların o zamana kadar görülmediği muhakkaktır. Daha sonra
ordu kumandanlarına verilen bu unvan, Tanzimat Fermanı’ndan sonra Harbiye
Nazırları’na da verilmiştir. Bu ünvanlardan sonra İbrahim Paşa “Makbul” namıyla
anılmaya başlandı.(2)
Viyana’ya
Doğru Hareket:
Sefer
hazırlıklarını tamamlayan Sultan Süleyman, 200 bini mütecaviz bir kuvvet ve 300
top ile İstanbul’dan hareket etti. İstanbul’da sadaret kaymakamı olarak Güzelce
Kasım Paşa ve Müfti İlmi Kemal’i bıraktı. İlkbahar yağmurları dolayısıyla, ordu
zorluklarla Edirne ve Filibe güzergahı ile Sofya’ya ulaştı. Sadrazam önden
sevkedilerek, Belgrad’a ve 18 Ağustos’ta Mohaç’a gelindi. Burada Zapolya ile
beraberindeki 6 bin Macar süvarisi orduya dahil oldu. Macar Kralı Janos Zapolya
otağ-ı hümayuna yaklaşıp, hürmeten atından inip, saf tutan yeniçeriler arasında
yaya yürüyerek, huzura kabul edildi. Sultan, himayesini ayakta karşılayarak üç
adım ilerlemiş; Kral hürmeten elini öperek, karşısına konulan iki altın
maksureye Sadrazam ile oturmuştu. Kral çıkarken tekrar el öpmüş, arka arkaya
dört hilat giydirilmiştir. Bu Türklerce büyü teveccüh alameti olduğundan, Kral,
Sultan’ın huzuruna tekrar girip şükranını sunmuş, bu defa altın takımlı üç arap
atıyla ödüllendirilmiştir (19 Ağustos 1528).
Bu
sırada, tarihi kıymeti bulunan ve Macarlar nazarında, Kral’ın meşruiyeti ve
milli bir hükümdar olabilmesi için mutlaka sahip olunması gereken “Korona”
isimli tacın, İzvornik Sancakbeyi Bali Bey tarafından ele geçirildiği haber
alındı. Sultan Süleyman bu tacın Kral Zapolya’ya verilmesini emretti.
Budin
o sırada Ferdinand tarafından işgal edildiğinden, buraya hareket edildi ve 3
Eylül 1528’de muhasara edildi. Açılan topçu ateşleri kalenin bir kapısının
kırılmasına ve ele geçirilmesi üzerine, muhafızlar 8 Eylül’de teslim oldular.
İki
gün sonra çağrılan Boğdan Prensi, Sultan Süleyman tarafından huzura kabul
olunarak, bir himaye ve tabiiyet antlaşması imzalandı. 14 Eylül’de Macar Kralı
Zapolya’nın tac giyme töreni icra olundu ve tarihi Korona tacı Kral’a
giydirildi. Bu törende ikinci dereceden bir memur, Kral’a tac giydiriyordu.
Bundan
sonra Sultan Süleyman, Budin’de bir Türk vali bırakarak, Viyana’ya yöneldi.
Yahya Mehmed Bey kumandasındaki akıncılar, Viyana müdafileriyle ilk toplantıyı
yaptılar. Sultan Süleyman, Viyana garnizon komutanı Kont Salm’a haber
göndererek, boş yere kan akmamasını bildirdi. Halkın ve askerin can, mal ve ırz
masuniyeti şartıyla teslim teklif etti. İki gün sonra Sadrazam ve sonra da
ordu, Beç dediğimiz Viyana önüne gelerek muhasaraya başladı. Sultan Süleyman
karargahını, Simmering köyünde kurdu ve ordu-yı hümayun şiddetli yağmurlara
rağmen muhasaraya başladı. Otağ-ı hümayun etrafında 12 bin yeniçeri mevzi
alıyor; Sadrazam İbrahim Paşa ve Behram Paşa’nın kuvvetleri şehri tamamen
kuşatmış bulunuyor; 300 top Saint Murk ve Wienerberg arasında mevzileniyordu.
Bali Bey Wienerberg tepesini tutuyor; Hüsrev Bey ise biraz ilerisini tutuyordu.
Ordu takriben 120 bin kişiyi buluyor; 20 bin kadar deve ile 300 taşıma
teknesinden ibaret donanma nakliyat işerinde kullanılıyordu. Sultan Süleyman,
mevsimin beçtiğini bilmekle beraber, Viyana’yı kuşatmakla Şarlken’i meydan
muharebesine zorlamak istiyordu. Bir meydan muharebesiyle Avusturya’nın işini
bitirmek arzusundaydı. Fakat ne Ferdinand ne de Şarlken buna yanaşmadı.
Ferdinand, daha Sultan Süleyman gelirken şehirden çekilip. “Süleyman Ren’e
gelene dek kılıcını kınından çekmeyeceğini” yazmıştı.
Bu
sırada Viyana garnizonu hazırlığını bitirmiş, şehir ahalisini binlik kafileler
halinde şehirden çıkarmaya başlamıştı. Bunların çoğu Türk akıncılar tarafından
esir alındı ve malları yağma edildi. Şehir 25 bin kişi ve 72 top ile muhafaza
ediliyordu.
Osmanlı
ordusu ise şiddetli yağmur ve hava şartları nedeniyle büyük topları
getirememiş, bu kuşatmanın uzamasına sebep olmuştu. 9 Ekim 1528’de iki lağım
patlatılarak surlarda 24 kişinin geçebileceği gedik açılmıştı. Ordu üç gün, sürekli
şekilde şehre hücum etti; fakat Viyana alınamadı.
Ferdinand
bu sırada büyük bir kuvvetle Linz’de bulunuyor ancak meydan muharebesinden
kaçınıyordu. Sadrazam bir meclis toplayarak, mevsimin geçmiş bulunduğunu, son
hücumdan da netice alınamazsa çekilmenin münasip olacağını söyledi. Böylece 14
Ekim 1528 günü. Osmanlı ordusu kaleye hücum başlattı. Hücumlar maksadına
ulaşmayınca, Beç muhasarasına son vermenin münasip bulunduğuna karar verildi.
Türkler’in
Viyana’dan ayrılışlarından Avusturyalılar büyük sevinç duydular; şehirde çanlar
çaldılar. Bunun manasını yanındaki esire soran Sadrazam, kurtuluştan duyulan
sevinç olduğu cevabını alınca, Viyana’ya mektup yazarak “Allah’ın inayeti ile
şanlı namağlup olan cihan padişahı Sultan Süleyman’ın Vezir-i Azam’ıyım” diye
başlıyor, Viyana şehrini almaya değil, Arşidük’ü yenmeye geldiklerini
anlatıyor. Onu bulamadıkları için bu kadar zaman kaybedildiğini söylüyor,
hadlerini bilmezlerse yeniden bildirmek için kudretleri bulunduğunu yazıyordu.
Bundan
sonra Ferdinand, sulh etmek için
İstanbul’a iki elçi gönderdi. Kenddilerinin Ferdinand tarafından “Macar
Kralı” sıfatıyla gönderdiklerini söyleyince laflarını kesip, Ferdinand’ın bu
sıfata sahip olmadığını, onun ancak İspanya Kralı olan Şarlken’in Viyana
valisinden ibaret olduğunu söyledi. Sadrazam’a göre, imparatorluk sıfası ise
Roma Kayserlerinin makamında bulunan, Sultan Süleyman’a aitti. Şarlken Alman İmparatoru değil İspanya
Kralı’ydı. Sadrazam ayrıca Fransa Kralı’na davranışların insani olmadığını ve
başında bir kukulata ve bir tac koymakla olunamayacağını, bunun ancak kılıçla
olunduğunu, buna ise Sultan Süleyman’ın eriştiğini iletti. Sulha gelince; bunun
ancak Ferdinand’ın Macaristan’dan, biraderinin ise imparatorluktan vazgeçip,
İber yarımadasına çekilmediği müddetçe mümkün olmayacağını söyledi. Elçiler bu
talebin aşırı olduğunu hatırlatıp, para önerseler de Sadrazam Yedikule’yi
işaret etti; hazinenin para ile dolu olduğunu, Beç parasına ihtiyaç olmadığını,
Padişahına fethettiği tüm topraklardan çekilmektense Dünya’yı fethinde ona
yardımcı olmayı daha şerefli olacağını söyledi. Padişahla da görüşen elçileri
tekrar huzura alan Sadrazam, onlara
Osmanlı şartlarını bildirdi. Bunlara göre; Mohaç ve Viyana seferlerinde iki
defa fethedilmiş topraklar kimseye terk edilmeyecek, Avusturya Macaristan
üzerindeki haklarından feragat edecek. Osmanlı Sultanı’ndan başka kimse
“imparator” ünvanını taşıyamayacağı için, Şarlken derhal İspanya’ya
çekilecekti. Bu kati şartlardan sonra elçilere memleketlerine dönmekten başka
çare kalmadı. Kendilerine verilen ve Ferdinand’a yazılmış name-i hümayunu
alarak, geri döndüler.
Muhammed Oğuz Alaygüvenci
Kaynakça
1- Martin Sicker,
The Islamic World in Ascendancy: From the Arab Conquests to the Siege of Vienna,
sayfa 203
2-
http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=210333&idno2=c210260#1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder