30 Eylül 2017 Cumartesi

1528 Viyana Muhasarası


                                                                                         
Macar Kralı Zapolya ile Anlaşma:

            1528 Macaristan tacı, Arşidük Ferdinand’ın desteklediği Charles Quint (V. Karl veya Şarlken) ve Osmanlı’nın desteklediği Erdel Voyvodası Zapolya (I. Janos) arasında çekişiyordu. Mcar Kralı II. Lajos’un ölümü üzerine Ferdinand Macar tacının kendine ait olduğunu iddia etmiş ve Zapolya’yı Tokay Muharebesi’nde mağlup etmişti. Bu yenilgi ile Zapolya, kayınbabası Leh Kralı I. Sigismund’a başvurmuş, diğer taraftan da Sultan Süleyman’dan yardım talep etmişti. Bu nedenle gelen elçi, Sadrazam İbrahim Paşa’nın sitemlerine maruz kalmış, Sultan elçileri kabul etmiş, Macaristan’da kılıç hakkı bulunduğunu beyan etmiş, fakat kendisine sadakatle bağlı kaldığı için Ferdinand’a karşı kendisini himaye edeceğini bildirmişti. Ayrıca elçiye destek kuvvetle geleceğini ve düşman üzerine yürüyeceğini, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Allah (c.c.) üzerine yeminiyle tebliğ etmişti. Böylece elçi 28 Şubat 1528 tarihinde Macaristan Krallığı’nı Osmanlı İmparatorluğu’na himaye eden meşhur antlaşmayı imzaladı.(1)

            Ferdinand bu teşebbüslerden haberdar olunca, bir elçi heyeti göndererek, Macaristan’da işgal edilmiş toprakları iade etmesi şartıyla, barış talebinde bulundu. Bu teklife karşılık Sadrazam İbrahim Paşa “Nasıl olur da Ferdinand’a, Hristiyanların sığındığı ve bu nüfusu koruyan Osmanlı Sultanı huzurunda “çok kuvvetli” ünvanını verebildiğini” sordu. Sadrazam misal olarak da Lehistan, Fransa, Venedik, Erdel’i saydı. Ferdinand tarafından istenen toprakları görünce de “Konstantiniyye’yi niçin istemediğine şaşırdığını” söyledi. Sultan Süleyman, Avusturya’nın bu isteklerine hiddetlenerek elçinin konakladığı yerde hapse tutulmasını (ev hapsi) emrettiyse de, serbest bırakıp 500’er duka hediye vererek “Ferdinand’ın kendisiyle dostluk münasebeti kurmadığını, fakat vaktin yakın olduğunu, onu yakında bulacağını, ziyarete hazırlanmasını” bildirdi.
            Sultan Süleyman bir taraftan sefer hazırlıklarına girişmiş, diğer taraftan Sadrazam İbrahim Paşa’ya “Seraskerlik”le beraber, Rumeli Beylerbeyliği’ni de kendisine verdi. Ayrıca bu ünvanların o zamana kadar görülmediği muhakkaktır. Daha sonra ordu kumandanlarına verilen bu unvan, Tanzimat Fermanı’ndan sonra Harbiye Nazırları’na da verilmiştir. Bu ünvanlardan sonra İbrahim Paşa “Makbul” namıyla anılmaya başlandı.(2)

Viyana’ya Doğru Hareket:
         
          Sefer hazırlıklarını tamamlayan Sultan Süleyman, 200 bini mütecaviz bir kuvvet ve 300 top ile İstanbul’dan hareket etti. İstanbul’da sadaret kaymakamı olarak Güzelce Kasım Paşa ve Müfti İlmi Kemal’i bıraktı. İlkbahar yağmurları dolayısıyla, ordu zorluklarla Edirne ve Filibe güzergahı ile Sofya’ya ulaştı. Sadrazam önden sevkedilerek, Belgrad’a ve 18 Ağustos’ta Mohaç’a gelindi. Burada Zapolya ile beraberindeki 6 bin Macar süvarisi orduya dahil oldu. Macar Kralı Janos Zapolya otağ-ı hümayuna yaklaşıp, hürmeten atından inip, saf tutan yeniçeriler arasında yaya yürüyerek, huzura kabul edildi. Sultan, himayesini ayakta karşılayarak üç adım ilerlemiş; Kral hürmeten elini öperek, karşısına konulan iki altın maksureye Sadrazam ile oturmuştu. Kral çıkarken tekrar el öpmüş, arka arkaya dört hilat giydirilmiştir. Bu Türklerce büyü teveccüh alameti olduğundan, Kral, Sultan’ın huzuruna tekrar girip şükranını sunmuş, bu defa altın takımlı üç arap atıyla ödüllendirilmiştir (19 Ağustos 1528).

            Bu sırada, tarihi kıymeti bulunan ve Macarlar nazarında, Kral’ın meşruiyeti ve milli bir hükümdar olabilmesi için mutlaka sahip olunması gereken “Korona” isimli tacın, İzvornik Sancakbeyi Bali Bey tarafından ele geçirildiği haber alındı. Sultan Süleyman bu tacın Kral Zapolya’ya verilmesini emretti.
            Budin o sırada Ferdinand tarafından işgal edildiğinden, buraya hareket edildi ve 3 Eylül 1528’de muhasara edildi. Açılan topçu ateşleri kalenin bir kapısının kırılmasına ve ele geçirilmesi üzerine, muhafızlar 8 Eylül’de teslim oldular.
            İki gün sonra çağrılan Boğdan Prensi, Sultan Süleyman tarafından huzura kabul olunarak, bir himaye ve tabiiyet antlaşması imzalandı. 14 Eylül’de Macar Kralı Zapolya’nın tac giyme töreni icra olundu ve tarihi Korona tacı Kral’a giydirildi. Bu törende ikinci dereceden bir memur, Kral’a tac giydiriyordu.

            Bundan sonra Sultan Süleyman, Budin’de bir Türk vali bırakarak, Viyana’ya yöneldi. Yahya Mehmed Bey kumandasındaki akıncılar, Viyana müdafileriyle ilk toplantıyı yaptılar. Sultan Süleyman, Viyana garnizon komutanı Kont Salm’a haber göndererek, boş yere kan akmamasını bildirdi. Halkın ve askerin can, mal ve ırz masuniyeti şartıyla teslim teklif etti. İki gün sonra Sadrazam ve sonra da ordu, Beç dediğimiz Viyana önüne gelerek muhasaraya başladı. Sultan Süleyman karargahını, Simmering köyünde kurdu ve ordu-yı hümayun şiddetli yağmurlara rağmen muhasaraya başladı. Otağ-ı hümayun etrafında 12 bin yeniçeri mevzi alıyor; Sadrazam İbrahim Paşa ve Behram Paşa’nın kuvvetleri şehri tamamen kuşatmış bulunuyor; 300 top Saint Murk ve Wienerberg arasında mevzileniyordu. Bali Bey Wienerberg tepesini tutuyor; Hüsrev Bey ise biraz ilerisini tutuyordu. Ordu takriben 120 bin kişiyi buluyor; 20 bin kadar deve ile 300 taşıma teknesinden ibaret donanma nakliyat işerinde kullanılıyordu. Sultan Süleyman, mevsimin beçtiğini bilmekle beraber, Viyana’yı kuşatmakla Şarlken’i meydan muharebesine zorlamak istiyordu. Bir meydan muharebesiyle Avusturya’nın işini bitirmek arzusundaydı. Fakat ne Ferdinand ne de Şarlken buna yanaşmadı. Ferdinand, daha Sultan Süleyman gelirken şehirden çekilip. “Süleyman Ren’e gelene dek kılıcını kınından çekmeyeceğini” yazmıştı.

            Bu sırada Viyana garnizonu hazırlığını bitirmiş, şehir ahalisini binlik kafileler halinde şehirden çıkarmaya başlamıştı. Bunların çoğu Türk akıncılar tarafından esir alındı ve malları yağma edildi. Şehir 25 bin kişi ve 72 top ile muhafaza ediliyordu.

            Osmanlı ordusu ise şiddetli yağmur ve hava şartları nedeniyle büyük topları getirememiş, bu kuşatmanın uzamasına sebep olmuştu. 9 Ekim 1528’de iki lağım patlatılarak surlarda 24 kişinin geçebileceği gedik açılmıştı. Ordu üç gün, sürekli şekilde şehre hücum etti; fakat Viyana alınamadı.
            Ferdinand bu sırada büyük bir kuvvetle Linz’de bulunuyor ancak meydan muharebesinden kaçınıyordu. Sadrazam bir meclis toplayarak, mevsimin geçmiş bulunduğunu, son hücumdan da netice alınamazsa çekilmenin münasip olacağını söyledi. Böylece 14 Ekim 1528 günü. Osmanlı ordusu kaleye hücum başlattı. Hücumlar maksadına ulaşmayınca, Beç muhasarasına son vermenin münasip bulunduğuna karar verildi.

            Türkler’in Viyana’dan ayrılışlarından Avusturyalılar büyük sevinç duydular; şehirde çanlar çaldılar. Bunun manasını yanındaki esire soran Sadrazam, kurtuluştan duyulan sevinç olduğu cevabını alınca, Viyana’ya mektup yazarak “Allah’ın inayeti ile şanlı namağlup olan cihan padişahı Sultan Süleyman’ın Vezir-i Azam’ıyım” diye başlıyor, Viyana şehrini almaya değil, Arşidük’ü yenmeye geldiklerini anlatıyor. Onu bulamadıkları için bu kadar zaman kaybedildiğini söylüyor, hadlerini bilmezlerse yeniden bildirmek için kudretleri bulunduğunu yazıyordu.   

            Bundan sonra Ferdinand, sulh etmek için  İstanbul’a iki elçi gönderdi. Kenddilerinin Ferdinand tarafından “Macar Kralı” sıfatıyla gönderdiklerini söyleyince laflarını kesip, Ferdinand’ın bu sıfata sahip olmadığını, onun ancak İspanya Kralı olan Şarlken’in Viyana valisinden ibaret olduğunu söyledi. Sadrazam’a göre, imparatorluk sıfası ise Roma Kayserlerinin makamında bulunan, Sultan Süleyman’a aitti.  Şarlken Alman İmparatoru değil İspanya Kralı’ydı. Sadrazam ayrıca Fransa Kralı’na davranışların insani olmadığını ve başında bir kukulata ve bir tac koymakla olunamayacağını, bunun ancak kılıçla olunduğunu, buna ise Sultan Süleyman’ın eriştiğini iletti. Sulha gelince; bunun ancak Ferdinand’ın Macaristan’dan, biraderinin ise imparatorluktan vazgeçip, İber yarımadasına çekilmediği müddetçe mümkün olmayacağını söyledi. Elçiler bu talebin aşırı olduğunu hatırlatıp, para önerseler de Sadrazam Yedikule’yi işaret etti; hazinenin para ile dolu olduğunu, Beç parasına ihtiyaç olmadığını, Padişahına fethettiği tüm topraklardan çekilmektense Dünya’yı fethinde ona yardımcı olmayı daha şerefli olacağını söyledi. Padişahla da görüşen elçileri tekrar huzura alan Sadrazam,  onlara Osmanlı şartlarını bildirdi. Bunlara göre; Mohaç ve Viyana seferlerinde iki defa fethedilmiş topraklar kimseye terk edilmeyecek, Avusturya Macaristan üzerindeki haklarından feragat edecek. Osmanlı Sultanı’ndan başka kimse “imparator” ünvanını taşıyamayacağı için, Şarlken derhal İspanya’ya çekilecekti. Bu kati şartlardan sonra elçilere memleketlerine dönmekten başka çare kalmadı. Kendilerine verilen ve Ferdinand’a yazılmış name-i hümayunu alarak, geri döndüler. 



Muhammed Oğuz Alaygüvenci
 
Kaynakça

1-       Martin Sicker, The Islamic World in Ascendancy: From the Arab Conquests to the Siege of Vienna, sayfa 203

2-       http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=210333&idno2=c210260#1

       3 -     Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi Cilt II (1994), Ankara, Ötüken Neşriyat                                                                                                                                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder